Kuşağının son mambabatok’unun (dövme sanatçısı) da memleketi olan ücra Buscalan köyüne ulaşmak artık eskisi kadar zor değil. Yine de Manila’nın keşmekeşini aşıp Cordilleras dağlarının tehlikeli ve sisli yollarında, heyelan enkazlarının ve tırların etrafından dolanarak 12 saatlik yorucu bir yolculuğu tamamlamak gerekiyor buraya varmak için. Kalinga eyaletinin Tinglayan kentinden girilen -ve “Whang-Od’un Dövme Köyü Buscalan’a Hoş Geldiniz” tabelasıyla sizi karşılayan- toprak yola asfalt dökülmüş, böylece yolculuğun bu kısmı artık bir saat daha kısa sürüyor. Bu yürüyüşün ardından, taraçalandırılmış pirinç tarlaları arasında yorucu bir tırmanış bekliyor sizi; kondisyonu yerinde birinin 40 dakikada tamamlayabileceği bir rota bu.
Modern nimetler, Buscalan’ı henüz tamamen dönüştürmemiş. Telefon çekmiyor, kablosuz internet bağlantısı ise sadece birkaç evde mevcut. Fakat evlerdeki geleneksel çim çatıların yerini çelik çoktan almış, ahşap kulübeler yerlerini beton yapılara bırakmış.
Tüm bu değişimlere şahit olan kadın, aynı zamanda bu değişimlerin müsebbibi. Maria Oggay olarak da bilinen, yüz yaşını geçse de yaşam enerjisinden hiçbir şey kaybetmeyen Apo Whang-Od’dan bahsediyorum. Ergenliğinden bu yana makine kullanmadan dövme yapsa da müşterileri ve ünü, son 15 yılda Cordillera bölgesinin sınırlarını aşmış. Binlerce insan, isle kaplı iğnesinin verdiği eşsiz acıyı deneyimlemek için dünyanın dört bir yanından buraya geliyor.
Anlatılanlara ve dövme üzerine çalışan antropolog Dr. Lars Krutak’ın yaptığı mülakatlara göre Whang-Od, dövmecilik kariyerine babasının akıl hocalığıyla 16 yaşında başlamış. Çağının ilk ve tek kadın mambabatok’u olan Whang-Od, uzak yakın demeden köylere gider; hayatlarındaki bir eşiği aşmış veya aşmak üzere olan insanların vücutlarına kendi atalarından miras kalan kutsal sembolleri işlermiş.
Erkekler için, kelle avcısı bir savaşçı olduklarını gösteren sembolleri vücutlarına işlemek anlamına geliyor bu. Bikking denen ve göğüsten başlayıp omuzlara ve kollara uzanan bu dövmeleri yapmak günler sürüyor ve bu emeğin karşılığı büyük bir domuz veya birkaç kilo pirinçle ödeniyor. Kadınlara dövme yapılmasının ise farklı sebepleri var; doğurganlık ve güzellik bu sebeplerin başında geliyor. Kalinga’nın dövmeli yaşlı kadınları, öldüklerinde takılarını ve altınlarını öte dünyaya götüremediklerini, sadece vücutlarındaki desenleri yanlarına alabildiklerini söylüyorlar.
Kelle avcılığı 1900’lerin başında Amerikalılar tarafından yasaklandığı için, Whang-Od savaşçılardan çok kadınlara dövme yapmış. Kana susamış vahşi Kalingalı imajının sorumlusu, etnolojik çalışmalar yapan sömürgeci fotoğrafçı Dean Worcester. 1912 yılında fotoğraflarını National Geographic’te yayınladığı Cordillera’lı kabileleri, “Sahipsiz Topraklar” dediği Kuzey Luzon’daki Amerikan tahakkümünü meşrulaştırmak için egzotik ve korkutucu olarak tanımladı. Fakat gerçek, tam olarak böyle değildi. Kelle avcılığı, manevi boyutları olan bir savaş ritüelinin parçasıydı aslında. Kültürel dövmeleri inceleyen Lane Wilcken, FilipinoTattoos: Ancient to Modern (2010) adlı kitabında, kelle avcılığının çatışma hâlindeki topluluklar arasında denge ve adaletin sağlanması için kullanıldığını anlatıyor. Dolayısıyla savaşçılara dövme yapmak, iki yıldan uzun bir süre boyunca birkaç aşamada gerçekleştirilen törensel ve kutsal bir faaliyet.
O dönemlerde dövmesiz kadınlar kusurlu görülüyor ve beğenilmiyormuş. Köy ozanları tarafından okunan ullalim adlı epik şiirlerin en ünlülerinden bir tanesi, güzel Lagunnawa’ya âşık savaşçı Banna’nın hikayesini anlatıyor. Sömürgecilik öncesi döneme uzanan bu hikayenin kahramanlarının dövmeli bedenleri onur, zenginlik, güzellik ve cesaret sembolü olarak övülüyor.
Amerikalı Katolik misyonerler Kalinga’ya gelip okullar inşa ettiklerinde köyün genç kızları kollarını örtecek uzun kollu kıyafetler giymeye zorlanmış. Dövmeli olmak, şehre gitmek isteyen kadınlar için bir utanç kaynağı hâline gelmiş ve nihayetinde Batılı güzellik ve saygınlık anlayışı kültüre sirayet ettikçe sonraki kuşaklarda bu geleneği sürdüren genç kızların sayısı giderek azalmış.
Kalinga büyüklerinden eski NCIP (Yerli Topluluklar Ulusal Komitesi) görevlisi Natividad Sugguiyao, fotoğrafçı Jake Verzosa’nın The Last Tattooed Women of Kalinga (2014) adlı kitabının önsözünde; “Kabilenin genç kuşakları dövmeyi köhne ve acı verici bir şey olarak görüyor” diye belirtiyor ve ekliyor: “Bu gelenek artık tamamen son bulsa da hâlâ hayati bir önem taşıyor ve unutulmaması gerekiyor.”
Gelenek artık Kalinga’da yaşamıyor olsa da dış etkiler bir kez daha sahneye çıktı ve bu sefer batok geleneğinin melez bir sanat biçimine dönüşerek yeniden canlanmasına önayak oldu. Dr. Lars Krutak 2007’de, Discovery Channel için çektiği Tattoo Hunter dizisinin Filipinler ayağı için Buscalan’da iki hafta çekim yaptı. O zamanlar neredeyse 90 yaşında olan ve hâlâ her gün pirinç tarlalarında çalışan Whang-Od ile de o sırada tanıştı.
Mambabatok’lar, bu sanatı sadece soyundan insanlara aktarabiliyor ve Whang-Od’un çocuğu yok. On yaşındaki yeğeni Grace Palicas, başta gönülsüz olsa da yaşlı kadının çırağı olmuş. “Dövme yapmayı öğrenen ilk çocuk bendim. Sadece yaptıklarını gözlemledim” diyor bugün 26 yaşında olan Grace. “2015’te üniversiteye başladığımda Elyang benim yerimi aldı, onca turist gelirken birinin Apo’ya yardım etmesi gerekiyordu.”
Evine vardığımızda Grace’i, 23 yaşındaki kuzeni Elyang Wigan ile Buscalan’a o sabah gelen birkaç ziyaretçinin vücudunu mürekkeple işlerken buluyoruz. Bu işlem bittikten sonra Whang-Od’un biraz ilerideki evine gidip yaşlı kadının bugünlerde yaptığı tek dövmeyi, imzası yerine geçen üç noktayı da işletecekler vücutlarına. Beş dakika süren üç nokta dövmesinin, Whang-Od’un çıraklarının daha hafif ellerinden çıkma dövmelerden daha çok acıttığı belirtiliyor. Fakat onca yolu katedip yaşayan bir efsaneyi kanlı canlı görmenin yanında acının veya ufak bir enfeksiyon riskinin lafı mı olur?
Bir sonraki durağımız Whang-Od’un evi. Yaşlı kadını toprak zeminde alçak bir iskemlede oturmuş, bir müşterisinin koluna noktaları kondurma hazırlığı yaparken buluyoruz. Her zamanki “tesadüfen hipster nine” kıyafetleri var üstünde; kabarık bir bomber ceket, eşofman altı, şal desenli bir bandana. Oggay’ın evinin cephesinde tur şirketi sponsorluğunda hazırlanmış, yaşlı kadının resimlerinin yer aldığı brandalar var; yaptığı işin ticari ve turistik yanını vurguluyor bu durum. Ne de olsa hiçbirimiz savaşçı da değiliz, evlilik hazırlığı yapan Butbut kabilesinden genç kızlar da… Bizim gibi yabancılar için, aslında hak etmediğimiz bu kutsal desenlere sahip olmak bir onur.
Müşterilerle iş bittiğinde dövme yaptırma sırası Vogue ekibine geliyor. Fotoğraf asistanı Sela Gonzales ilk sırada; Tagalog ve İngilizce bilmeyen Whang-Od ile Ilocano dilinde iletişim kurabilen tek kişi de o. Yaverlerinden biri, kullanılmamış bir gisi, yani ucunda diken olan bir bambu çubuk getirirken, Whang-Od da is ve kömürden oluşan bir karışıma batırdığı bir ot parçasıyla Sela’nın koluna desen çiziyor. Sol elinde tuttuğu mürekkebe batırılmış gisi’ye sağ elindeki daha büyük bir çubukla vurarak dakikada yüzden fazla darbeyle deriyi işliyor ve sonunda kan ve mürekkep sızdıran üç nokta dövmesi tamamlanıyor. Nemli bir bezle dövmeyi temizledikten sonra temkinli davranarak taze yaraların üstünden bir kez daha geçiyor.
Butbut dilinde konuşan Whang-Od, “Uzaklardan gelen ziyaretçilere, gözlerim gördüğü müddetçe tatak Buscalan ve tatak Kalinga yapmaya devam edeceğim” diyor.
Grace, 2022 sonbaharında eşinin memleketi Fransa’da birkaç hafta geçirmiş ve kendisini davet eden birkaç dövme stüdyosunu misafir dövme sanatçısı olarak ziyaret etmiş. Grace, batok geleneğini Batı’ya taşıyan ilk Buscalan yerlisi. Temiz ve simetrik çizgileri son derece etkileyici; akrepler, kırkayaklar ve yılanlar bir araya gelerek bir kolu veya bacağı kaplayan bütünlüklü bir desene dönüşüyor. Müşterileri arasında yer alan Brooklyn’li bir başka makinesiz dövme sanatçısı, en anlamlı dövmesinin bu olduğu yorumunu yapmış Instagram’da. Filipinlilerin ölmeye yüz tutan geleneği, yepyeni tenlere işleniyor. Butbut halkının hikayeleri ve inançları, Kalinga topraklarında yetişen bir ağacın dikenleri sayesinde yaşamaya devam edecek.
Dövme işlemine geleneksel olarak eşlik eden ritüeller, ullalim ezgilerinden tavuk kurban etmeye dek uzanıyordu bir zamanlar. Bu ritüeller artık yerine getirilmese de Grace, talep olduğunda bunların yine yapıldığını belirtiyor, bilhassa tamamlanması birkaç gün süren büyük bir dövme söz konusu olduğunda. Yerli olmayanlar için dövmeler büyük ölçüde tarihi miras bağlamından kopmuş durumda, herkese sunulan kısıtlı tasarım seçenekleri arasından seçiliyor desenler. Neticede kolektif değil bireysel bir gözle yorumladığımız bu desenlere kendimiz bir anlam yüklüyoruz.
Bir yıl önce ilk Kalinga dövmemi yaptırdığımda bu konuda nispeten bilgisizdim. Bir mambabatok’a bir desenin ne anlama geldiğini sorduğunuzda “akıl, güç, güvenlik” anahtar kelimelerinin farklı kombinasyonlarını içeren muğlak bir cevap alabiliyordunuz sadece. Benim seçimim yengeç/gezgin olmuştu, hem bu deseni ailemle bağdaştırmıştım hem de Whang-Od ve Grace tarafından tasarlanan yeni nesil güneş/ay desenlerine kıyasla bunun özgün Kalinga desenlerinden biri olduğunu okumuştum. Daha sonra kıskaçlı/olta çengelli bu yengeç deseninin Filipin tanrısı Lumauig ile ilişkili olduğunu öğrendim. Bazı araştırmacılar, Lumauig ile Polinezya halk kahramanı Maui arasında çarpıcı bir benzerlik olduğunu belirtiyor. Maui de sihirli olta iğnesiyle tanınan bir figür. Bunları öğrendikten sonra dövmenin basit çizgilerinin ardında yatan derin metinlerarası tarihe yeni bir hayranlıkla bakmaya başladım.
Yengeç dövmesini bacağıma yapan, Apo’nun akrabası Emily Oggay’dı. Neredeyse hiç acımadı. Kendi darbelerinin tik-tik-tik gibi olduğunu, Apo’nunkilerin ise bir çekiç misali TOK-TOK-TOK gibi olduğunu söyleyerek şaka yaptı hatta. Grace ve Elyang gibi o da yeni nesil mambabatok’lar arasında ve şaşırtıcı bir şekilde çoğu genç kız ve kadınlardan oluşan böyle bir sürü dövme sanatçısı var. Gözlemleyerek, kendileri ve başkaları üzerinde alıştırma yaparak bu sanatı devralan en az 18 Z kuşağı dövmeci saydım şahsen. Çoğu, 2018’deki turizm patlamasını ve Apo’nun evinin önünde bütün gün sıra bekleyen ziyaretçileri görünce girmiş bu işe. En popüler döneminde Buscalan günde 400 ziyaretçiden fazlasına ev sahipliği yapmış. Kamyonetlere doldurdukları turistleri dağlara getiren tur şirketleri arasında sanki turistik bir ziyaret noktasıymış gibi Whang-Od ile tanışma garantisi verenler bile varmış. Ağzına kadar dolu pansiyonlarda birbirini tanımayan insanların yerlerde koyun koyuna yattığı da olmuş. Bu dönemde Whang-Od ritüelleri eksiksiz yerine getirecek olsaydı ortada kurban edilecek tavuk kalmazdı muhtemelen.
“Bundan önce tarımla geçiniyorduk. Sadece tatlı patates yerdik. Ziyaretçilerle birlikte turizmin Buscalan’ı nasıl değiştirdiğini görebilirsiniz” diyor Grace, Apo’nun söylediklerini çevirerek. Nasıl daha çeşitli beslenmeye başladıklarını, yerli halkın nasıl tur rehberliği ve pansiyonculuğa el attığını da anlatıyor. “Ziyaretçiler sebebiyle İngilizce ve Tagalog konuşmayı da öğrendik.”
Buscalan’ın iki yıl boyunca tüm ziyaretçilere kapatıldığı pandemi döneminde her şey felç olmuş. Köylüler mecburen tarıma geri dönmüş. Grace; “Bir yandan iyi de oldu, biraz dinlenme fırsatı bulundu” diye ekliyor. Fakat ilk olarak 2021’in Temmuz ayında buraya geldiğimde Whang-Od evinde değildi. Kısıtlamaların daha gevşek olduğu komşu dağ köyüne yerleşmişti. Dövme yapmaya devam etmek istiyordu çünkü.
Whang-Od’u her zamanki asi havasıyla, kendinin altından dev bir heykelinin yanında takılırken buldum. Bu göğsü çıplak heykelin iki yana açık kolları arasında üç nokta dövmemi yaptırdım.
Fotoğrafçı Jake Verzosa da Whang-Od’a ilk dövmesini yaptırdığı zamanı hatırlıyor. Yıllardan 2009’muş ve bu dövme için esmer şeker ve kibritle ödeme yapmış. “Whang-Od birkaç saatin sonunda yorulunca dövmeyi Grace devraldı” diye anlatıyor. Hakikaten kolundaki dövmenin bilek kısmı biraz çarpık. O zamanlar 13 yaşında olan Grace “son derece temiz çizgilere” sahipmiş. Tuguegarao’da büyüyen Jake, okulunun yakınında dövmeli yaşlılar görür ve sık sık Buscalan ile ilgili hikayeler duyarmış. Köye yolculuk etmek hiç de kolay değilmiş ve o dönemde çoğu zaman yabancılar tesadüfen buluyormuş burayı. Jake, Kalingalı yaşlı kadınların portrelerinden oluşan serisini üç yılda tamamlamış. Dünyanın dört bir yanında sergilenen siyah – beyaz Whang-Od portresinin çeşitli versiyonları Buscalan’ın her köşesinde bulunabiliyor.
Whang-Od’un yüzünü tişörtlerden kahve paketlerine pek çok yerde görmek de mümkün, üstelik bu bahsettiğim sadece Buscalan’da olanlar. Saflığından mı yoksa kültürünü paylaşma arzusundan mı bilmiyorum ama bu durum, sömürü addedilen birkaç olayın merkezinde yer almasına sebep olmuş. Hatta bir iki vakada yerlilerin fikri mülkiyet haklarını koruması için Yerli Topluluklar Ulusal Komitesi göreve bile çağrılmış.
Bu meseleleri ele alan bir çevrimiçi seminerde sosyal antropolog Dr. Analyn Salvador-Amores, belli bir mekana ait özel bir ritüelin, ticari bir faaliyete dönüştüğünü anlattı. “Kültür, değeri gitgide artan ve başka oluşumlarca saldırgan bir biçimde ele geçirilen bir metaya dönüşüyor” dedikten sonra şunu da ekledi: “Kültürün kime ait olduğunu sormak yerine, kitle toplumunda yerli kültürlere ve yerel ifade biçimlerine saygı gösterilmesini nasıl sağlayabileceğimizi tartışmak gerekiyor.”
Geçtiğimiz Şubat ayında 106 yaşına basan Whang-Od, yaşayan en yaşlı mambabatok olsa da bu geleneğin son temsilcisi değil kesinlikle. Apo, Grace ve Elyang’ı temsil eden üç nokta; kökenlerini aşan bir açık uçluluğu ve devamlılığı simgeleyen birer elips aynı zamanda. Amerika’da Lane Wilcken ve Natalia Roxas gibi dövmeciler törensel batok geleneğini savunuyor ve atalarının sembollerini vücutlarında taşıyarak miraslarıyla bağ kurmak isteyen birçok Filipin kökenli Amerikalıya yardımcı oluyor. Filipinlerin diğer yerlerinde, Bukidnonlu dövmeci Piper Abas, geleneksel Visaya ve Mindanao veya diğer adıyla batik sanatını yeniden canlandırıyor. Köklü bir tarihi barındıran özgün dövmeler yaptırmak isteyen Filipinli sayısının gitgide artması, estetiğin sömürgecilikten arındırılmasına, vücutlarımıza yeniden sahip çıkmamıza ve hem kökenlerimiz hem de benliğimizle yeniden bağ kurmamıza giden yolda önemli bir adım olarak görülebilir.
Kültür, el koymayla değil temsille ayakta kalır. Bacağımdaki yengeç gibi, fotoğrafçı Artu Nepomuceno’nun koluna iki öğrencisi tarafından taze yapılmış üçlü dövme, kendi atalarımızdan kalma bir miras olmayabilir. Fakat yine de takımadaların geri kalanını etkilemiş sömürgeci yıkımın ortasında dövme mirasına tutunmayı başarmış son Filipin kabilesiyle aramızda mürekkeple kurulmuş kalıcı bir bağ var artık. Bu desenleri yanımızda taşıyarak, ihtiyaç duyduğumuzu bile bilmediğimiz akıl, güç ve güvenlik nimetlerinden faydalanmış oluyoruz.