Mutluluk arayışı, hiç şüphesiz ki evrensel bir insan arzusu. Ancak başarı, statü ve üretkenliğin önemine dair mesaj yağmuruna tutulduğumuz bir dünyada mutluluğu yakalamak pek kolay değil. Biz onu yakalamaya çalıştıkça çabalarımız kendimizi daha da endişeli, daha da tatminsiz hissetmemize sebep oluyor. Oysa tatmin olmamıza katkıda bulunacak etkenler bazen bize öğretilenlerden daha içsel, daha incelikli ve daha insancıl olabilir. Söz konusu kariyerlerimiz olsa bile.
“Quiet quitting (sessiz istifa)” sözü geçtiğimiz yıl oldukça popülerleşmiş, TikTok’tan LinkedIn’e, iş dünyası dergilerinden gazetelerin insan kaynakları sayfalarına kadar pek çok alanda karşımıza çıkmıştı. İşinizden pek memnun değilsiniz, çabanızın karşılığını ne terfi ne de zamla alamıyor ancak şu ya da bu sebepten “ayrılıyorum” da diyemiyorsunuz. “Öyleyse istifa edin, ama kimseye söylemeden” diye öğütlüyordu bu akım. Yani; “İçinizden istifa edin, dışarıya çaktırmayın” diye fısıldıyordu da diyebiliriz. Bu, şu demek: Yapmanız gerekenleri günü kurtaracak ölçüde yapın ancak daha fazlası için uğraşmayın. Size istediklerinizi vermeyen pozisyonunuza yatırım yapmayı bırakın, zamanınız da enerjiniz de size kalsın.
Sessiz istifanın, bireylerin gelişimine herhangi bir katkı sağlamadığını söyleyen görüşler daha fazla taraftar toplamaya başlayınca, ilk konuşulmaya başladığı zamanlarda oldukça tutulan bu konu popülerliğini günbegün kaybetti. Hatta bunun bir tür duygusal istismar ve manipülasyon biçimi olduğunu söyleyenler bile oldu. Artık bir başkaldırı olarak da görülmüyor çünkü aslında düşük pil modunda çalışan kişiler iletişim kurmayı veya düşüncelerini ifade etmeyi reddederek, şirketlere durumu anlama veya herhangi bir sorunu ele alma fırsatı vermemiş oluyor. Ekipteki diğer insanların kendilerini rahatsız, endişeli ve belirsizlik içinde hissettiği bir çalışma ortamına sebep olma ihtimali de cabası. İşte tam da bu sebeplerden, hem işinden memnun olmayanları hem de hayatında amaç eksikliği hissetmek istemeyenleri kucaklayan yeni bir söz doğdu: quiet thriving (sessiz gelişim).
Şimdi senaryonun başına dönelim. İşinizden memnun değilsiniz ve çabalarınızın karşılığını da alamıyorsunuz. İstifa edemiyor ama sessizce günü idare ederek yaşayınca da tatmin olamıyor ve kendinizi huzursuz hissediyorsunuz. Hem iç huzura, hem tatmin olmaya, hem de bir amaç doğrultusunda gelişmeye ihtiyacınız var. Gürültüyle patırtıyla değil; sessiz, abartısız bir güven ve esenlik duygusuyla… Sessiz gelişim, modern iş yaşamının getirdiği koşuşturmayı bir tarafa bırakıp sakinlik, memnuniyet ve tatmin duygusuyla karakterize edilen bir varoluş hâlini ifade ediyor. O çok sık duyduğumuz “Küçük şeylerden mutlu ol” sözünün iş hayatına uyarlanmış hâli gibi düşünebiliriz. İşinizin basit ve temel yönlerinden keyif alıyor, başarıyı başkalarının onayı ve takdiriyle değil sakince gelişmekle, iç huzur ve öz farkındalıkla aynı kümeye koyuyorsunuz. Kısacası bu kavram, bizi sürekli olarak daha fazlasını yapmaya, daha fazlasını başarmaya, daha fazlası olmaya zorlayan bir düzende, iş hayatında mutluluk ve tatmin için alternatif bir yol sunuyor. Dış hedeflere ve başarılara çok fazla odaklandığımızda, gerçek benliklerimizden kopabilir ve gerçekten önemli olan şeyleri gözden kaçırabiliriz diyor, savunucuları. Sessiz gelişim, içsel benliğimizle yeniden bağlantı kurmamıza, en derin değerlerimizden ve arzularımızdan yararlanmamıza ve yaşamlarımızda bir amaç ve anlam duygusu bulmamıza yardımcı oluyor. Peki, ama nasıl?
“Sessiz gelişim” kavramından ilk kez Washington Post’taki bir yazıda bahseden psikoterapist Lesley Alderman; “Kendinize şirket içinde belirli amaçlar bulun ve onları hayata geçirmek için çabalayın. Değişiklik yapmak için harekete geçtiğinizde kendinizi daha iyi hissedeceksiniz” diye anlatıyor öncelikle yapılması gerekeni. Ancak bunlar kişisel değil herkesin daha mutlu çalışmasını sağlayacak, hayatı güzelleştirecek amaçlar olsun. İşinizin sevdiğiniz yanlarına odaklanmak, gerekirse onları bir yere yazmak ve sık sık güncellemek, ekip arkadaşlarınızla daha derin diyaloglar başlatıp gerçek dostluklar kurmak için çaba sarf etmek, grup çalışmalarını teşvik eden kişi olmak, uzun vadeli büyük hedefler yerine kısa vadeli niyetler belirlemek ve her hafta “başardıklarım” listesi yapmak da sessiz gelişim için atabileceğiniz adımlardan. Çalışma saatlerinize sınır koyup kendinize dinlenmek için alan tanımak ama çalışırken gerçekten işe odaklanmak da bu önerileri takip ediyor. İnsan bir yandan kendini maddi olarak güvence altında hissetmek, diğer yandan emeklerinin fark edildiğini görmek isterken bunları yapmak kolay değil elbette. Ancak belli ki önce kendimize koyduğumuz sınırlardan özgürleşmemiz gerekiyor. Kim bilir, belki bu sayede kendinizi yetersiz ve başarısız hissetmez ve zaten sahip olduğunuz kariyerin içinde koşturmadan yol almaya başlarsınız. Bir bakmışsınız terfiler ve zamlar da ansızın peşinize düşmüş…