Her birini okurken keyif alacağınız ve güzel dersler çıkarmanızı sağlayan 3 bilgelik hikayesi

Deneyim ve tecrübe

60’lik ünlü ressam, bir lokantaya girer. Gerçi cebinde parası yoktur ancak aldırmaz. Lokantacıya yapacağı portresine karşılık yemek yemek istediğini söyler. Güzelce karnını doyurur. Sonra bir çırpıda lokantacının portresini çizerek masaya bırakır. Kalkarken adam gelir, resme bakar, beğenir.

“Güzel ama” der lokantacı “Bir dakikada yaptınız bunu, halbuki bir saattir yiyorsunuz”.

Ressam:

“Bir dakika değil, 60 yıl ve bir dakika” diye karşılık verir.

Deniz yıldızı

Bir adam okyanus kıyısında yürüyüş yaparken, denize telaşla bir şeyler atan birine rastlar. Biraz daha yaklaşınca bu kişinin, kıyıya vurmuş deniz yıldızlarını denize attığını fark eder ve;

‘Niçin bu deniz yıldızlarını denize atıyorsun?’ diye sorar.

Topladıklarını süratle denize atmaya devam eden kişi; ‘Yaşamaları için’ cevabını verince, adama şaşkınlıkla:

‘İyi fakat burada binlerce deniz yıldızı var. Hepsini atmanıza imkan yok. Sizin bunları denize atmanız neyi değiştirecek ki ?’ der.

Yerden bir deniz yıldızı daha alıp denize atan kişi,

‘Bak onun için çok şey değişti,’ karşılığını verir…

Sevgi

Bir gün sormuşlar ermişlerden birine:

‘Sevginin yalnızca sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?’ Bakın göstereyim demiş, ermiş. Evvel sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve gerisinden da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar.

‘Ermiş bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz’ diye bir de kaide koymuş. ‘Peki’ demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Ama o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine ‘şimdi’ demiş ermiş, ‘sevgiyi hakikaten bilenleri çağıralım yemeğe.’ Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. ‘Buyurun’ deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak içirmiş. Böylelikle her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan ‘işte’ demiş ermiş, ‘kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır elbet ve şunu da unutmayın, gerçek pazarında alan değil, veren kazançtadır hep.’

Başa dön tuşu