Vogue World: Vogue‘un geçen yıl New York’ta düzenlenen açılış gösterisinin ardından moda ve kültüre yönelik kutlamasının bu sezon Londra Moda Haftası’nın açılışını gerçekleştirdi. Üstelik oldukça iddialı performanslarla: Shakespeare monologları, gösterişli müzik performansları, nefes kesen podyum anları, opera, modern dans ve baleyi bir araya getiren, yıldızlarla dolu bir tiyatro fantezisi…BAFTA ve Olivier ödüllü Stephen Daldry’nin yönettiği ve tarihi Theatre Royal Drury Lane’de gerçekleşen gösteri, başkentin zengin sanatına, kültürüne, moda ortamına ve onun için çalışanlara şapka çıkarıyor. Yazının devamında gösteriye dair en büyük 10 anı inceleyin.
Kırmızı halı görüntüleri tahmin edilebileceği gibi epikti.
Gösteri öncesinde, Covent Garden’ın dışındaki cadde, Blooming Haus’tan alınan kırmızı güllerle, gelen yıldızlara serenat yapan 16 kişilik bir orkestrayla ve uzun bir kırmızı halı ile kaplandı. Charles Jeffrey’nin imzasını taşıyan göz alıcı yeni üniformalar giymiş, tiyatronun ünlü kırmızı ceketli görevlilerinin hızla içeriye kadar eşlik ettiği davetliler arasında kimler mi vardı? İngiliz Vogue‘dan Edward Enninful ve Amerikan Vogue‘dan Anna Wintour elbette… Aynı zamanda Nicklas Skovaard imzalı tüylü elbisesiyle Alexa Chung, mücevher işlemeli Prada’sıyla Shelia Atim, gösterişli Maison Margiela’sıyla Maisie Williams öte yandan Gemma Chan parıltılı Louis Vuitton tasarımıyla ve sırasıyla Eugenie ve Beatrice prensesler Fendi ve Richard Quinn imzalı kıyafetlerle kırmızı halıda boy gösterenler arasında yerini aldı.
Sienna Miller tam anlamıyla dikkatleri üzerine çekti.
Kraliyet ailesinin katılımına rağmen, eski İngiliz Vogue kapak yıldızı, gecenin en dikkat çeken isimlerinden biri oldu. Hamile olduğunu ortaya çıkarmak adına karnını açıkta bırakacak şekilde tasarlanan Schiaparelli imzalı elbise tam bir işçilik harikasıydı. (Miller, erkek arkadaşı model Oli Green’den ikinci çocuğunu bekliyor.) Gecenin ilerleyen saatlerinde oyuncu, tiyatro görevlisini canlandırdığı performansı için Charles Jeffrey tarafından tasarlanan bir kostüm giydi.
Kate Moss gösteriyi başlattı.
Gösteri Big Ben’in çalmasıyla başladı ve ardından John Galliano’nun Kate Moss için Maison Margiela’dan özel tasarımlar hazırladığı sahne arkası görüntüleri sergilendi. Ardından Kraliyet Opera Binası’nın en parlak genç yıldızlarından biri olan opera sanatçısı Hongni Wu, Southbank Sinfonia eşliğinde Henry Purcell’in Dido ve Aeneas’ından “When I Am Laid In Earth” adlı eserinin etkileyici bir yorumunu sundu. Dido’nun, sevgilisi tarafından terk edilirken ve cenaze ateşinin üzerine çıkmaya hazırlanırken söylediği yürek burkan ağıt, hatırlanması gereken bir konuydu ve gösterinin ilk perdesinin genel temasıyla bağlantılıydı: Yaşamın ve güzelliğin geçiciliği üzerine bir meditasyonun yanı sıra podyum gösterileri ve tiyatro prodüksiyonlarının geçiciliğine de atıfta bulunuyordu. Şarkı söylenmeye devam ederken, bir kez daha Moss’un bir tülün altında dans ettiğini ve sonunda sahnede Wu’ya katıldığını gördük; süper modelin artık tam olarak görünen elbisesi ruhani ve narin görünüyordu, ama aynı zamanda kimsenin unutamayacağı bir elbiseydi.
FKA Twigs ile Rambert, punk’ın vücut bulmuş haliydi.
İkinci perde, heyecan verici bir şekilde, ilk sahneye tam bir tezat oluşturuyordu: FKA Twigs, Rambert’li dansçılarla birlikte sahneye fırlayarak dans topluluğunun sanat yönetmeni Benoit Swan Pouffer tarafından tasarlanan ve Opus III’ün “It’s a Fine Day” parçasına hazırlanan büyüleyici orijinal bir parçayı seslendiriyor. Ruh hali nasıl mıydı? İsyankar ve punkvari, tıpkı Twigs’e öpücük bırakan Cara Delevingne de dahil olmak üzere tiyatroda dolaşırken görülen modellerin giydiği takımlara benziyordu.
Stormzy ve Sophie Okonedo Shakespeare’i hayata döndürdü.
Gösterinin en tüyler ürpertici anlarından biri, Stormzy’nin korosuyla birlikte ikinci stüdyo albümü Heavy Is the Head’den “Crown” şarkısını söylemesi oldu. Bu da yetmezmiş gibi, o rap yaparken sahnede, hayatını kaybeden tasarımcı Vivienne Westwood’un 1997 Sonbahar/Kış koleksiyonundan ilham alan, elle boyanmış couture elbisesini giyen Sophie Okonedo ortaya çıktı. Özellikle de Tudor portrelerine ve I. Elizabeth’e gönderme yaparak. Daha sonra Okonedo, Henry IV Bölüm II’deki “Taç takan kafa huzursuz yatar” dizesiyle biten monoloğu gerçekleştirdi ve kendini taçlandırdı. Aktör ile müzisyenin arasında dört asır fark olmasına rağmen başka bir Londralı olan Shakespeare’e saygı duruşunda bulunduğu sekans, geçmiş ile günümüzün güçlü bir çarpışmasını oluşturuyordu.
Romantizme ve yeni romantik modaya bir övgü vardı.
Shakespeare’le olan birliktelik dördüncü perdede de devam etti; Tom Sturridge, Romeo rolünü üstlendi ve tiyatro oyuncusu Helena Wilson beyaz Alberta Ferretti elbisesiyle Baz Luhrmann’ın 1996 yapımı Romeo + Juliet’teki ikonik takımını anımsatan Loewe kanatlarıyla Juliet’i canlandırdı. (Yönetmenin kendisi Vogue World: London’da yaratıcı danışman olarak görev yaptı.) Peki ikili başka neler yaptı? Kulübe gittiler… Bu sekansta ortaya çıkan diğer tanıdık yüzler kimlerdi? Red, White & Royal Blue’dan Taylor Zakhar Perez, model ve aktivist Kai Isaiah Jamal ve Everybody’s Talking About Jamie’nin Max Harwood’u, Persuasion and Pride & Prejudice’dan alıntılar yaptılar. Göz alıcı görünümlere sahip modellerin geçit töreni, romantizme övgüye eşlik ederken yeni romantik modaya da övgüler yağdı. Ardından, Kraliyet Balesi müdürleri Fumi Kaneko ve William Bracewell, efsanevi koreograf Wayne McGregor’un son derece akıcı yeni eseri HerreraCodes‘un tanıtımını yapmak üzere sahneye çıktılar.
Tiyatro görevlileri yıldızlarla dolu bir gruptan oluşuyordu.
Tiyatronun ikonik görevlileri yıldızlarla dolu bir gruptu. Beşinci perdeden önce, bir dizi kırmızı ceketli görevli tiyatroyu temizlemeye başlarken bir an için gösteri bitmiş gibi göründü; ancak bunlar gerçek görevliler değil, sahne ve ekranın öne çıkan isimleriydi: Sienna Miller, Cush Jumbo, James Corden, Damian Lewis ve James McAvoy. Üretken oyun yazarı James Graham’ın etkinlik için kaleme aldığı orijinal bir komedi skeçini canlandırdlar. Bu, West End’de çalışmanın ve bunu bir sanatçı olarak başarmaya çalışmanın, hayallerin ve çok daha sert gerçeklerin bir yansımasıydı, ama aynı zamanda tiyatronun gücü ve her şeye rağmen insanları ayakta tutan şeyin ne olduğu üzerine bir başyapıttı.
My Fair Lady’ye ihtişamlı bir saygı duruşunda bulunuldu.
Sahne, daha sonra aynı adlı 1964 filminden uyarlanan My Fair Lady müzikalinin muhteşem bir zafer şarkısına dönüştü; -belirsizlikler arasından çıkan dünyayı kasırga gibi etkisi altına alan saf kızın hikayesi- aynı zamanda Birleşik Krallık’ta ilk kez Theatre Royal Drury Lane’da sahneye çıkan ve mekanın tarihindeki en uzun soluklu müzikal oldu. Aralarında Eliza Doolittle rolüne adım atan Lila Moss’un da bulunduğu, zarif Ascot sahnesine saygı duruşunda bulunan monokrom takımlarla sahneyi dolduran sayısız model, gecenin şimdiye kadarki en büyük moda anına imza attılar.
Annie Lennox nefes kesen bir final yaptı
Bu tabloya Londra Topluluk Gospel Korosu ve efsanevi müzik sanatçısı Annie Lennox eşlik etti; Pearly Kings ve Queens’e saygı duruşunda bulunan özel bir Richard Quinn kostümü giyerek “Sweet Dreams” şarkısını seslendirdi.
Süper modeller sahnedeki son kapanışı yaptılar.
Bu sürpriz performans başlı başına etkileyici bir kapanış gösterisine yol açabilirdi ancak Vogue World: London’ın organizatörlerinin ellerinde bir sürpriz daha vardı: orijinal süpermodeller ve İngiliz Vogue’un şu anki kapak yıldızları Naomi Campbell, Cindy Crawford, Linda Evangelista ve Christy Turlington, son perde kapanmadann önce ortaya çıktılar ve uyumlu kıyafetlerle boy gösterdiler.