Geçtiğimiz haftalarda Betty Halbreich’ın biyografisini okuyordum. Kendisi Bergdorf Goodman’da 40 seneden uzun bir süre kişisel alışveriş(personal shopper)ve stil danışmanlığı görevini götüren, New York moda camiasının ikonik isimlerinden biri. En tripli moda divalarına bile düşündüğünü söylemesiyle ünlü Halbreich, karakteriyle çalıştığı enstitüyü şekillendirmiş ve perakende devi markaya “Solutions” departmanı açtırarak, uzun yıllar direktörlüğünü üstlenmiş.
Tabii ki bu ikonik kariyer yolculuğu önüne altın tepsiyle sunulmamış; önce Chicago, sonra Manhattan sosyetesinin sevilen bir üyesi olan Halbreich, eşinden ayrıldıktan sonra 1976 yılında Bergdorf Goodman’a ilk önce “satış temsilcisi’ olarak girmiş. Sonrasında mağazadaki müşteri yönetimi sürecindeki eksikleri görüp, kendi inisiyatifiyle “Kişisel Alışveriş Departmanı”nı kurup, hemen ilk müşteri olan, Amerika moda tarihinin unutulmaz isimlerinden Babe Paley’e danışmanlık vermeye başlamış. Zaten hikayenin geri kalanını birçoğumuz biliyoruz. Halbreich uzun yıllar içerisinde biriktirdiği, aralarında birçok ikonik Amerikalı ve Avrupalı sosyete, sanatçı ve siyasetçi isimlerinden oluşan bir müşteri portfolyosuna sahip oldu: Al Gore’dan tutun, Liza Minnelli ve Meryl Streep’e kadar… Onun tecrübesinden tabii ki sadece şanslı faniler faydalanmadı; ayrıca birçok Broadway oyununun yanı sıra, New York moda sahnesini kendine arka plan yapan Sex and the City ve Gossip Girl dizilerine de styling danışmanlığı verdi.
Genelde işinde aşırı başarılı olan insanların, gözünü hedefe kilitlenmenin sebep olduğu, insan ilişkilerinde miyoplaşan, acımasız karakterlere dönüşmesini gözlemleriz. (Hemen The Devil Wears Prada’yı hatırlayanlar el kaldırsın!) Öte yandan bu “karakter nasırlaşmasını”, Halbreich’da -güzel bir sürpriz olarak- gözlemlemiyoruz. Kendisi yaptığı işe ve kurduğu ilişkilerin insani boyutuna inanılmaz özenen bir karakter. Çünkü biliyor ki günün sonunda aslında sattığı şey yalnızca bir elbise değil; bazen zor bir toplantıya giderken giydiğimiz kalkan, bazense dokundukça annemizi anacağımız ipek bir hatıra. Kitapta okuduğumda beni en etkileyen anekdotlardan biri, Halbreich’ın, kocasının kansere yakalandığını öğrendiği müşterilerini artık fermuarlarını kendilerinin tek başına çekebileceği elbiselere yönlendirmeye başlamasıydı. İlk duyduğumuzda çok acımasız bir bakış açısı gibi gelse de, aslında gelecekte her özel gece hazırlığında elbisesini giymeye çalışan kadınları son dakika gözyaşından koruyacak bir vizyon. Bu sebeple zaten kendine “personal shopper” değil, “cloth therapist”, yani “giysi terapisti” denmesini tercih ediyor.
Peki dünya bu kadar nahif mi? Bu kadar offline kalabilecek mi bu hizmetler? Teknoloji sayesinde, birçok elit sınıfa ait ayrıcalık giderek daha demokratize ve erişilebilir oluyorken; tabii ki bu alan da nasibini alacak. Tersini bekleyecek kadar nahif değiliz.
Evet, yazının bağlanacağı açıyı anladınız: Yapay zeka ile styling hizmeti hayatımıza ne zaman girecek diye ko nuşmuyoruz bakın, çünkü girdi bile. Bu odak özelindeki girişimler aslında uzun yıllardır cılız örneklerle ses vermeye çalışıyordu. Fakat yakın zamanda yapay zekanın ve veri analizinin güçlenip yaygınlaşmasıyla bu sesler daha tok çıkmaya başladı. Sektördeki birçok startup artık basit bir şekilde ceket, elbise, kolye resimlerini beyaz sayfaya koyup “al sana kombin” diye vermiyor. Bilginin en değerli kaynak olduğu günümüzde, kullanıcıya dair her veriyi, yoğun ve stratejik bir şekilde toplayıp; analiz edip; karakterinize, beden ölçülerinize, yaşam tarzınıza ve fiyat tercihlerinize uygun bir şekilde size özel kombinler kürate edip, bir kutuya koyup, size düzenli olarak gönderiyorlar. Bu şirketler uzaktan moda şirketleri gibi görünse de her birinin içerisinde ufak bir veri uzmanı ordusu var bu yüzden.
Bir nevi; “overlok makinesi ayağınıza geldi!” Peki, “retail therapy” (“perakende terapisi”) bu mu? Ünlü cloth therapist’imiz ne diyor acaba bu işlere? İngilizcede çok sevdiğim bir sıfat tamlaması vardır: “White-glove service” (“Beyaz eldiven hizmeti”). Bir hizmetin en yüksek seviyede özenle ve en ufak detayları dahi dikkate alacak şekilde yapılmasını anlatır. Peki, yapay zekanın stylist’liği Halbreich’ı işinden edebilir mi? Elbette hayır, makineler bırakalım işlerin tekrara dayalı, düz mantık gerektiren taraflarını alsın. İnsanlığa işin yaratıcılığı, orijinalliği ve biricik dokunuşu kalsın.
Çünkü herkes bilir ki bazı işleri makineler yapabilir ama onlar eldiven takamaz.
VOGUE TECH
BETTY HALBREICH
BERGDORF GOODMAN