Bir Cumartesi günü, daha önce hiç gelmediğim bir şehrin küçük bir kasabasında, hiç tanımadığım birkaç kişiyle bir yemek masasındayım. İçimden şöyle sorular geçiyor: “Neden sürekli kendime bunu yapıyorum? Neden kendimi sürekli bilmediğim sulara atıyorum ve neden şu an ailem ve sevdiklerimle bildiğim ve evde hissettiğim bir yerde hafta sonumu geçirmek yerine burada, hiç bilmediğim bu yerdeyim?” Bu durumun verdiği hissiyatla biraz da yalnız hissediyorum sanırım. Bununla birlikte kedilerle aram hiçbir zaman pek iyi olmadı ve tam ben bunları düşünürken bir kedi gelip yanıma oturuyor. Bir anda irkiliyorum. Yanımdakilere annem bana hamileyken nasıl üst katın balkonundan bir kedinin bir anda onun kucağına düştüğünü veya yine hamileyken bir gün asansörü açtığında bir kedinin nasıl üzerine atladığını; belki de bu sebeplerden kedilerden korktuğumu anlatıyorum. Beni küçükken ısıran kedi hikayesini de anlatmaktan geri kalmıyorum. Ben bunları söylerken arka planda bir şeyler oluyor, sanki masada gözle görülmeyen bağlar oluşmaya başlıyor. Benimle oynamak isteyen kediyi önce masada oturan yeni tanıştığım kişilerden biri, onunla oynayarak restoranın dışına kadar götürüyor. Sonra bir diğeri. Masada oturan bu insanlar sanki aralarında önceden sözleşmiş gibi sırasıyla yemeklerini bırakıp kediyi dışarı çıkarıp her seferinde ellerini yıkamaya gidiyorlar, olur da bir alerjim varsa diye. Bu hareketin yaklaşık on kere tekrarlandığını düşünün. Kendimi daha önce hiç tanışmadığım ama şu an evimde olsam bana bu denli özen gösterecek kişilerle bir masada bulduğumu hissediyorum. Baştaki soruma dönüyorum. Elbette yıllara dayanan arkadaşlıklar veya aile bağlarıyla burada yeni kurulan bir ilişkiyi karşılaştıramayız ama nasıl oluyor da bir anda bir bağ kuruluyor ve özellikle tam karşımda oturan kişiye karşı içim böylesine ısınıyor? Şu an bütün bunları sorguladığım yer, 25 binlik nüfusa sahip, Avrupa’nın 2023 Kültür Başkenti ilan edilen Elefsina. Atina’ya 20 kilometre uzaklıktaki bu kasaba, ünlü Yunan yazar Eshilos’un da doğum yeri. Kültür başkenti, yıl boyunca 30 farklı noktada 465 farklı etkinliğe ev sahipliği yapacak ve bu yılın teması; Geçişlerin Gizemi. Bu tema hayatımızda ve anların kendisinde bir şeyler değişirken orada tam olarak neyin değiştiğini ve neyin geçişte olduğunu sorguluyor. Bu soru eski Yunan kültüründeki bazı ritüellerin de bir parçası. Tema; “Bir şeyler nasıl değişiyor, daha da önemlisi bir şeyler değişirken biz göremesek de duygularımız nasıl şekilleniyor, değişim sürecindeki gizemi anlamak mümkün mü?” gibi sorular soruyor. Baştaki soruma burada referanslar topluyorum, belki de ilişkilerin oluşma sürecinde o yaşanan gizemli geçiştir beni konfor alanımdan çıkaran. O gizemli geçişte bulmaya çalıştıklarım.
çılış seremonisi için kasabanın deniz kenarında hazırlanmış platformuna oturduğumuzda karşımızda kapkaranlık bir deniz var. Bir anda nereden geldiği belli olmayan melodiler duyuyoruz. Yavaş yavaş büyük ışık kaynakları önümüzdeki denizi aydınlatmaya başladığında farklı yerlerden bize doğru gelen onlarca farklı boyutlarda gemileri, tekneleri ve içlerindeki müzisyenleri görüyoruz. Bizden görece uzaktaki bir limanda ise sadece siluetlerini görebildiğimiz yüzlerce performans sanatçısı var. Bir yandan duyduğumuz bir ses, şu soruları soruyor: “O özel kişinin kim olduğunu anlayabilir miyiz ve o özel kişi nereden geliyor? Hayatımıza hangi taraftan giriyor?” Benim kedi serüvenimde yanımda olan ve masada karşımda oturan, korktuğum için kediyi defalarca dışarı çıkaran kişi biz ayrılırken şöyle diyor: “İnsanlar iki kere tanışırmış ve bu ikinci tanışma ancak siz bunu istediğinizde olurmuş.” O özel kişi gerçekten var mı yoksa biz o kişiye ve o ilişkiye verdiğimiz emekle mi onu özel kılıyoruz? Özel kişi gerçekten çok özel biri midir yoksa o kişiyle yaşanılan durumlar mı onu özel kılar? Yoksa bütün bu tanımlar, dış faktörlerle beraber hayatımıza gelen gizemli bir geçişle mi oluşuyor?
YUNANISTAN